Depremin Ruh Sağlığına Etkisine Dikkat Edilmeli!
- Tuğçe VURKIROĞLU
- 15 saat önce
- 2 dakikada okunur
Dr. Öğr. Üyesi Hale Kahyaoğlu Çakmakcı, depremin yol açtığı psikolojik etkilerle başa çıkmada günlük yaşamda uygulanabilecek önlemlerin etkinliğine dikkat çekerek, "Deprem, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ciddi bir psikolojik travmadır. Bu zorlu dönemde, uyku düzeninden sağlıklı beslenme alışkanlıklarına kadar günlük yaşam rutinlerinin sürdürülmesi, ruh sağlığının korunması açısından büyük önem taşımaktadır." açıklamasını yaptı.

Toplumsal Dayanışma Önemli!
İstanbul gibi yüksek nüfus yoğunluğuna sahip şehirlerde deprem korkusunun, yalnızca fiziksel sarsıntı ile sınırlı kalmadığını vurgulayan İstanbul Atlas Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hale Kahyaoğlu Çakmakcı, büyük şehirlerde iletişim kopması ve yardım alamama kaygılarının artmasının doğal olduğunu, bireylerin önceliğinin kendi ve yakınlarının güvenliğini sağlamak olduğunu belirtmiştir.
Toplumsal dayanışmanın önemine de işaret eden Kahyaoğlu Çakmakcı,
“Kişilerin ve sevdiklerinin yaşamını tehdit eden ve acil müdahale gerektiren afet durumlarında, toplumsal yapımızın en belirgin özelliklerinden biri olarak pro-sosyal davranışlar, yani toplumsal dayanışma eğilimleri ön plana çıkmaktadır. Bu tür kriz anlarında, hem fiziksel olarak olay yerinde bulunan bireyler hem de dijital platformlar aracılığıyla etkileşimde bulunan topluluklar tarafından sergilenen yardımsever tutumlar, bireylerin yalnız olmadıkları duygusunu pekiştirmekte ve psikolojik dayanıklılığı artırmaktadır” diye konuştu.
Aile Desteği Bu Noktada Çok Önemli!
Çakmakcı, depremin hemen ardından toplumda yaygın ve yoğun bir duygusal tepki yaşandığını vurgulayarak, ilk iki gün ölüm korkusu, belirsizlik, çaresizlik, suçluluk ve öfke gibi duyguların sıklıkla görüldüğünü belirtmiştir. Toplumun büyük çoğunluğu, doğal afetlerin ardından toplumsal dayanışma ve aile desteğiyle bu olumsuz duyguları atlatabilmektedir. Bununla birlikte, ilk günden bir aya kadar süren dönemde Akut Stres Bozukluğu'nun en sık görülen tablo olduğunu ifade etmiştir. Akut Stres Bozukluğu'nun belirgin belirtileri arasında çaresizlik, duygusal uyuşukluk, travmatik olaya ilişkin tekrarlayan kabuslar ve rahatsız edici anılar, dikkat ve konsantrasyon bozuklukları ile aşırı uyarılmışlık yer almaktadır.
Akut Stres Bozukluğu'nun kronikleşmesi durumunda, popülasyonda %3-5 oranında görülen Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) açısından önemli riskler mevcuttur. Çakmakcı'nın belirttiği gibi, bu bozukluk; bireyin travmatik olaydan zihinsel olarak uzaklaşamaması ve yoğun olumsuz düşünce ve duygularla karakterizedir. TSSB'ye ek olarak, depresyon, anksiyete bozuklukları, yas sürecinde zorluklar ve madde kullanımı artışı gözlemlenebilir. Ayrıca, karın ağrısı, mide sorunları, baş ağrısı, aşırı yorgunluk ve nefes darlığı gibi psikosomatik şikayetler de ortaya çıkabilir. Bu belirtiler yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebileceğinden, başa çıkmada zorluk yaşayan bireylerin mutlaka bir ruh sağlığı uzmanından destek almaları gerekmektedir.
Günlük Rutinlerin Sürekliliği Etkilenen Ruhsal Sağlığı Korur!
Psikolojik sağlığın korunması için bireylere uyku düzenine, sağlıklı beslenmeye ve günlük rutinlere devam etmeleri önerilmektedir. Aile ve yakın çevreyle vakit geçirmek, güvenli ortamlarda bulunmak ve felaket haberlerine aşırı maruz kalmaktan kaçınmak, iyileşmeyi destekler. Bir ayı aşan psikolojik belirtiler uzman desteği gerektirmekte olup, geçmiş travmaların tetiklenebileceği göz önünde bulundurularak psikoterapi ve travma odaklı müdahaleler değerlendirilmelidir.
Kaynak : DHA
Comentarios